İstanbul Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı, sanatseverleri büyülü bir dünyaya davet ediyor!

İstanbul’un tarihî yarımadasında yer alan; günümüze ulaşabilen erken dönem mimarlık örneklerinden ve dünyanın önemli kültür miraslarından biri olarak kabul edilen Yerebatan Sarnıcı, yenilenen yüzüyle açıldığı 23 Temmuz’dan bu yana yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini görüyor. İBB Kültür AŞ işletmesindeki Yerebatan Sarnıcı, haftanın her günü 09.00 - 19.00 saatleri arasında ziyaretçilerini ağırlıyor.

Çağdaş müzecilik anlayışı doğrultusunda İBB Miras tarafından restore edilen tarihi sarnıç, büyüleyici atmosferinde ev sahipliği yaptığı etkinlikler ile ziyaretçilerini adeta tarihte yolculuğa çıkarıyor.

Yerebatan Sarnıcı hakkında

Görkemli İstanbul tarihinin izini sürebileceğimiz kültür varlıklarının başında gelen Yerebatan Sarnıcı, 6. yüzyılda, I. Justinianus tarafından inşa ettirildi. 80 bin tonluk su kapasitesiyle zamanında durgun bir derya gibi olan tarihi sarnıç, Latincede “Cisterna Basilica” olarak adlandırılıyor.

 

Günümüzde Bazilika Sarnıcı olarak da anılan yapı, suyollarından ve yağmurdan elde edilen suyu, imparatorların ikamet ettiği Büyük Saray ve çevresindeki yapılara dağıtarak yüzyıllar boyunca kentin su ihtiyacını karşıladı. Şehrin en büyük kapalı sarnıcı olan ve diğer kapalı sarnıçlardan daha fazla devşirme taşıyıcı elemana sahip olmasıyla da dikkat çeken bazilika planlı Yerebatan Sarnıcı; doğu-batı doğrultulu 28, güney-kuzey doğrultulu 12 sütun sırası içinde toplam 336 sütunu barındırıyor.

 

Yaklaşık olarak 1000 m² alanı kaplayan, 140 metre uzunluğunda, 65 metre genişliğindeki sarnıç; İstanbul’un 1453 yılında Osmanlılar tarafından fethinden sonra Topkapı Sarayı’nın ihtiyaçları için bir müddet daha kullanıldı. Tarihi sarnıcın, bölgede yavaş yavaş konutlaşmanın başlamasıyla halk tarafından su kuyusu olarak kullanıldığı da biliniyor. 16. yüzyılın ortalarına kadar Batılılar tarafından fark edilmeyen yapı, 1544-1555 yılları arasında İstanbul’da yaşayan bir doğa bilimci ve topografya uzmanı olan Petrus Gyllius tarafında adeta yeniden keşfedildi.

 

Osmanlı’da, III. Ahmet döneminde, mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından ilk kez, II. Abdülhamid döneminde ise ikinci kez onarım gören Yerebatan Sarnıcı, ilerleyen yıllarda da onarımdan geçmeye devam etti. 1955-1960 yıllarında sarnıcın kırılma riski altındaki 9 sütun kalın bir beton tabakasıyla kaplandı. 1985-1987 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği kapsamlı onarım ve temizlik çalışmalarında, Yerebatan’ın en önemli simgesi olan Medusa başları keşfedildi. Sütun kaidesi olarak kullanılan Medusa başlarından yapının batısında konumlanmış olanı ters, doğusundaki ise yatay olarak duruyor. Buradaki Medusa başları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin bahçesinde ve Çinili Köşk’ün yakınında bulunan Medusa başı örnekleriyle benzer özellikler gösterdiğinden Çemberlitaş’tan getirildikleri düşünülüyor.

Restorasyon sonrası 1987 yılında İBB tarafından müze olarak ziyarete açılan görkemli yapı, zaman içinde çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklere de ev sahipliği yaptı. İnsanlığın ortak mirası olarak kazandığı değeri, günümüzde de koruyan Yerebatan Sarnıcı’nın 1500 yıla uzanan çok katmanlı hafızası, gelecek için de ilham kaynağı olmayı sürdürüyor. Sizler de bu esrarengiz yeri turlarımızda görme şansını deneyimleyebilirsiniz. Istanbul Paket Turlar

WhatsApp Destek Hattı